Datça’da Sokak Müziği Renk mi Gürültü Kirliliği mi?


Mehmet ERDAL

Belediye meclisinin Haziran ayı olağan toplantısının açış konuşmasını yaparken, ikinci bir şey de, son günlerde Datça’da yaşamış olduğumuz müzik olayı, diyerek, konuşmasına devam etti, belediye başkanı Gürsel Uçar; bazı sanatçı arkadaşlarımız Datça’ya geliyor, kendine göre en kalabalık, insanların en çok dolaşabileceği, uğrayabileceği, insanların geçit olarak kullandığı bir yer buluyor ve orada müzik yapmaya kalkıyor. Arkadaşlar, buradan da sesleniyorum; biz müziğe karşı değiliz, biz sokak müziğine de karşı değiliz. Biz hakkaniyetten yanayız; hakkaniyetsizliğe karşıyız.

Başkanın sözünü ettiği olay, 30 haziran günü akşamı, görevli iki zabıtanın, Pako olarak tanınan sokak müziği sanatçısını, Fora Oteli karşısında müzik yaparken, şikayet var, diyerek uyarması sonrasında gelişen ve sosyal medyada da birkaç gündür yoğun bir biçimde tartışılan olay idi.

Babasının evinde görüştüğümüz Pako ve nişanlısı Fatma Aydın’ın anlatımlarına göre, başkanın mecliste değinme gereği duyduğu olay, onların penceresinden bakıldığında, şöyle gelişmişti:
Pako, 30 Haziran Perşembe günü, akşamleyin saat 21.00 gibi Fora Otelin karşısında bulunan küçük yuvarlak havuzun orada müzik yapmaya başlamış. 2016 yılından beri Datça’ya gelip gidiyormuş. Geçen yıl gelmemiş. Bu yıl, ilk o gün orada müzik yapmış. Müziğe başladıktan yarım saat kadar sonra iki zabıta gelmiş; saat 21.30 gibi. Pako’ya, biz seni tanıyoruz ama şikayet var, burada müzik yapmak yasak, demişler. Şikayet edeni ve şikayetin içeriğine dair bir şey söylememişler. Pako’yu o yerden kaldırmak isteyince, müziği dinleyen vatandaşlar tepki göstermişler; kalabalık 150-200 kişi kadar varmış. Alkışlar, ıslıklar, bağırış çağırış gibi tepki gösterilince, kaldırılma işlemi yapılamamış. Bunun üzerine, zabıtalar polisi aramışlar. Kendisinin zabıtalara bir şey söyleyip söylemediğini, sordum; sadece, neden, falan demiş. Başka bir şey söylememiş. Dinleyici konumundaki vatandaşlar gerekeni söylediler, diyor. Kendisi müzik yapmaya devam etmiş. Zabıtaların çağırdığı polisler gelmiş; gelenler, iki resmi polismiş. Vatandaşlar tepki göstermeye devam etmiş. Bir yandan da, Pako’ya, devam et sen, diyorlarmış. Bütün bunlar 10-15 dakika kadar sürmüş. Pako, zabıtalar ve polis yanlarındayken de söylemeye devam etmiş. Başka bir şey olmamış. Gelen zabıtalar ve polisler gitmişler. Pako, bir-iki saat kadar daha müzik yapmaya devam etmiş.
Ertesi günü, yani Cuma günü sabahı, nişanlısı ile içinde yatıp kalktıkları karavan yıkılan öğretmen evinin bulunduğu boş alanda iken zabıta gelip tak tak diye kapıya vurmuş; orada, diyorlar, 5-10 karavan daha vardı ama doğruca bizim karavana gelip bizim kapımızı çaldılar. Buraya karavan koyamazsınız, demişler. İyi de, burada başka karavanlar da var, dediklerinde, size açıklama yapmak zorunda değiliz, demiş, zabıtalar. Video çektim, diyor, nişanlısı; o an orada bizim karavanın yalnız olmadığını kanıtlamak için. Kimliklerini istemişler. Vermemişler. Karavanda, diyorlar, bir temiz su deposu bir de kirli su deposu vardı; o depoların birisinden akan bir-iki damla suyu bahane ederek hem ondan, hem kimlik vermemekten hem de o boş alana park etmekten ikisine de ayrı ayrı ceza yazmışlar: 250 + 250=500.00 TL. Ceza makbuzlarını orada tebliğ etmişler.
Bu cezaların, bir gün önce yaşananlara tepki olduğunu, düşünüyorlardı. Bizim karavanın üstünde, diyorlar, isim yazılıdır PAKO DOĞAN diye. Fotoğraf da var. Aynı gün, orada bulunan başkaca hiç bir karavana ceza yazılmamış. Zabıtalar, bu işlemin arkasında gitmişler.
Aynı gün, kalkıp, belediye başkanının yanına gitmişler. Yaşadıklarını anlatmışlar. Başkan, onları dinledikten sonra gülümsemiş. Ben, demiş, müzik ya da sanat düşmanı değilim. Halkçı birisiyim. Benim yanıma gelmeniz çok hoş. İyi de başkanım, böyle yazılmış bir ceza var; ne olacak? Başkan, ben halledeceğim, demiş. Çıkmışlar. Sonra, Pako’nun babası başkanın yanına gitmiş. Ona, yazılmış ceza konusunda bir şey yapamam, müziği amfi kullanmadan yapabilirler, demiş. (Bu noktada, Pako’nun babası konuşmaya başladı; başkanla aralarında geçen konuşmayı aktardı. Başkanın, kendisine, kendini o işletme sahiplerinin yerine koy, dediğini, gürültü kirliliğinden söz ettiğini, söyledi.)
Cuma günü akşamı, Pako ve yanında nişanlısı, birlikte, aynı yerin bir tık uzağında, müzik yapmaya gitmişler.
Amfi’nin sesini ayarlamışlar; çok kısık bir sesle müzik yapmaya başlamışlar. Sorun çıksın filan istemiyorlarmış. İkinci şarkı sırasında polis, bekçi, zabıta grup halinde gelmişler. Sizin müzik yapmanız yasak, demişler. Datça’da başka müzik yapanların olduğunu, kendilerine yönelik bu uygulamanın nedenlerini, özel bir nedeni olup olmadığını, sormuşlar. Açıklama yapılmamış, sadece, sizin aletlerinizi alırız, demişler. Polis, kimliklerini istemiş; vermişler. Ceza yazmışlar. Cezayı, yine zabıta yazmış. Gerekçe, amfi ile gürültülü müzik yapmak imiş. Ceza yazıldıktan sonra müzik yapmamışlar. Müdahale olduğunda saat 20-30-21.00 gibi imiş. Müdahaleden sonra, orada oturup protesto niteliğinde oturma eylemi yapmışlar. (Sosyal medyada paylaşılan bir fotoğrafı soruyorum, üzerinde bir şeyler yazan bir gitar var kılıfı içinde; onların değilmiş.)
Ertesi günü akşamı, madem ki amfi ile müzik yapılması istenmiyor, o zaman biz de amfi olmadan müzik yaparız, diyerek, Kazım Yılmaz İlkokulunun denize yakın olan duvarının orta kısmına doğru bir yerde müzik yapmaya başlamışlar. Orada, diyorlar, ne esnaf, ne de otel var. Hiçbir şey yok. Bir yanı deniz. Gitarın sesi zaten duyulmuyor. İki şarkı söylemişler. Zabıtalar gelip köşeden onları izlemiş. Bakmışlar. Bazı vatandaşlar da onların müziğini dinliyormuş. Zabıtalar yanlarına gelmiş; müzik yasak, demişler. Neden, amfi de kullanmıyoruz, demişler. Bazen orada gördüğüm kadın sanatçının o gece orada olup olmadığını, soruyorum. Biz sanatçılar, diyorlar, bazen aramızda haberleşiriz, biz şurada çalalım, siz şuraya gidin, gibi. Sorduğum kadın sanatçı, o gece onlar oraya gelecek diye Cumhuriyet Meydanının oraya bir yere gitmiş. Neyse, tam da istenildiği gibi müzik yapıyoruz, başkan da bize bu biçimde müzik yapabilirsiniz, dedi, demişler. Hayır, kaymakam ile belediye başkanının ortak kararı, müzik yasak, demişler. Yazılı bir şey göstermemişler. Şifahen söylemişler. Size başkaca bir açıklama yapmak zorunda değiliz, demişler. Olay büyümesin, diye düşünerek, kalkmışlar. Saat 20.30-21.00 civarında olup bitmiş bütün bu olanlar.
Oradan meydana yürümüşler. İnci adındaki kadın sanatçı orada çalıp söylüyormuş. Bir saat kadar sonra, zabıtalar, ona da gelmişler. Ceza falan yazmamışlar.
Pazartesi günü kaymakamlığa çıkmışlar. Yazı işleri müdürü, bizim yetki alanımız dışında, bizim yapabileceğimiz bir şey yok, demiş. Kaymakam beyin, belediye başkanı ile böyle bir konuşmasının olmadığını da söylemiş.
Sosyal medyadaki paylaşımlara, belediye başkan yardımcısı İnci hanım ile birlikte çekilen ve paylaşılan fotoğrafa atıfta bulunarak, belediye ile bir uzlaşmaya varıldığı şeklinde bir görünüm var ama anlaşmanın içeriğine dair bir sorunun olduğu ve talep edilen yer konusunda da belediyeden net bir haber yok, anlaşılan, diyorum.
Geçen yılların birisinde, yine bugünkü gibi bir durum gündeme geldiğinde, halkın imza topladığını, bunun üzerine, belediyenin Pako’ya Badem heykelinin orasının gösterildiğini ama orasının kuş uçmaz kervan geçmez bir yer olduğunu, aktarıyorlar. Belediye, bu yeri , kadın sanatçı İnci’ye de göstermiş; o da bir-iki gece çaldıktan sonra, o yeri terk etmiş ve gelip Kazım Yılmaz İlkokulunun orada çalmaya başlamış.
Son olarak, biz, diyorlar, amfi olmadan da müzik yapabiliriz ama bazı arkadaşlar mümkün değil yapamazlar; sesleri yetmez. Ayrıca, müzik, amfi ve akustik aletler olmadan yapılamaz; yapılırsa, bir gürültüden ibaret olur. Ses ayarı düşürülerek, çevrede bulunan kimse rahatsız olmadan sokak müziği yapılabilir.
Başkan, Pako ve nişanlısının penceresinden aktardığımız bu gelişmelere ilişkin olarak, müzisyenler elbette müzik yapmalıdır, diyordu, konuşmasının devamında: Ama müzik yapacağı yeri belirlerken, etrafa ve çevrede bulunan işletmelere zarar verir miyim diye de kendine sormalıdır. Bu konuda, müzisyenlere, empati yapmalarını öneriyordu: Senin, diyordu, karşıda bir iş yerin olsa, birisi gelip senin önünde müzik yapsa, müşterilerin o müzik sesinden oturamaz olsa, konuşamasa, sohbet edemese, içtiği kahvenin, çayın, limonatanın zevkini almayıp iş yerini bırakıp gitse, ne düşünürsün?
Kendisinin, elbette, Datça’da yaşayan her vatandaşa saygısı vardı. Her insanın bir türkü bara gitmesinin, müzik yapılan bir yere gidip orada akşam yemeğinde bulunmasının mümkün olmadığını, biliyordu. Herkesin kendine göre bir ekonomik gücü vardı. Buralara gidemeyen vatandaşların da mutlaka gidip izleyebileceği ve kulağının pasını silebileceği bir müziğe de ihtiyaç vardı. Ama, bu, bir işletmenin önünde amfi kurarak, yüksek sesle müzik yaparak, ondan sonra da sokaklar halkındır, istediğimiz yerde müzik yaparız, diyerek, olmazdı; böyle bir şey yoktu.
Belediye olarak sokakta müzik yapan sanatçıyı da, onun dinleyicisini de, karşıdaki işletmenin müşterisini de düşünmek ve korumak zorundaydı. Sokak müziği yapan arkadaşlar, Datça’da Temmuz-Ağustos aylarında 2 ay müzik yapacak, sonuçta çekip gidecekti. Ama Datçalı işletmeci, yıl 12 ay Datça’da yaşayanlara hizmet vermeye devam edecekti. Sokağa çıkıldığı zaman, hepimizin oturabileceği bir iş yeri daha olacaktı. Onun için, bu konuda dengeyi korumaları gerekiyordu; kimseyi ayrıştırmadan, kimseyi farklılaştırmadan, herkesin hakkını koruyarak…
Pazartesi günü dilekçe verilmeye başlanmıştı. Belediye olarak, 3 uygun yer tespit etmişlerdi; buralarda müzik yapabilirsiniz diyeceklerdi. Amaç, Datça’da gürültü kirliliği yaratmadan sokakta müzik yapan müzisyenleri dinlemek isteyenlerin istediği bir türkü varsa istek yaparak dinlemelerini sağlamaktı.
Başkan, ısrarla, yeniden ve yeniden, kesinlikle, diyordu, Datça Belediyesi olarak, yapılan sokak müziğine karşı değiliz, sadece ve sadece yapılan sokak müziğinin yeri çok önemli, etraftaki insanlara rahatsızlık vermemeleri mutlaka düşünülmeli, o yönde karar verip, o yönde değerlendirmeleri gerekir, diye düşünüyorum. Yoksa, Datça’da sokak müziğine karşı değiliz. Yazıyorlar işte, Faşist belediye, diye; arkadaşlar, bir defa, bir faşist düşüncenin içinde olmam mümkün değil. İnsanlara karşı saygısızlık yapmam mümkün değil. Zengini koruyup fakiri bir kenara itmem mümkün değil. Her zaman söylüyorum; zenginin düşmanı değilim, ama fakirin dostuyum.
Sanırım müzik yapanlar da, o müziği dinleyen arkadaşlarımız da bizleri anlamışlardır, diye düşünüyorum.
Başkana, konu hakkındaki düşüncelerini daha açık bir biçimde ifade etmesi için, iki oturum arasında, sordum: Sokakta yapılan müzik konusunda son birkaç gündür yaşanılan ve sosyal medyada da yoğun bir biçimde tartışılan konuda asıl sorun, müzik yapılan yerlere yakın iş yerlerinden gelen şikayetler miydi? Yapılan müzik miydi? Neydi?
Başkan, müziğin niteliğine dair bir sorun olmadığını, sorunun, müziğin yüksek sesle yapılmasından kaynaklandığını ve müzik yapılan yerlere yakın iş yerlerinden şikayet aldıklarını, söyledi. Kullanılan amfilerden yükselen yüksek seslerden çevredeki iş yerlerinin müşterileri ve haliyle iş yeri sahipleri rahatsız oluyordu. 3-4 yerde müzik yapılıyordu. Pazartesi günü 3, bu sabah ise iki izin başvurusu vardı. Onlara, müzik yapabilecekleri yerleri gösterilecekti. Amfi gibi elektronik aletler kesinlikle kullanılmayacaktı. Gösterilen yerlerden dolayı herhangi bir ücret talep edilmeyecekti. Gösterilecek yerler konusunda, belediye olarak bir karar alacaklardı. Her müzisyen, insanların yoğun olduğu bir yerde durmak istiyordu. Bu mümkün değildi. İsterlerse, kendi aralarında, dönüşümlü olarak gösterilecek yerlerde dursunlar idi. Nihayetinde, sokak müzisyenlerine, kapalı spor salonunun olduğu yeri göstermiyorlardı…
Başkan, son söz olarak, bakın, diyor, solculuğumu kimseye tartıştırmam. Solculuk, kendini düşünen değildir. Solcu, bir başkası için kendisinden fedakarlık yapandır. Eğer bir insan, bir başkası için bir fedakarlık yapmıyorsa, o solcu filan değildir. Bir solcu insan, karşıdakinin daha iyi olması adına kendinden fedakarlık edendir.
Başkanın, sosyal medyada “faşist” olarak nitelendirilmeye çok içerlediği ve bundan dolayı çok öfkeli olduğu, anlaşılıyordu. Hiç kimse, sokaklar bizim, deyip, istediği sokağın köşesine çöküp müzik yapmamalıydı. Belediye olarak sokak müziğine karşı değillerdi, toplumun her kesiminin taleplerine, düşüncelerine, isteklerine saygı duyuyorlardı. Toplumun her kesimini mutlu etmeye çalışıyorlardı. Toplumda huzuru, barışı sağlamaya çalışıyorlardı. Bunun için de sokak müziği yapacak arkadaşlar lütfen gelip belediyeye başvursunlar idi…
(Pako ve nişanlısını dinledikten sonra belediyenin yolunu tuttum: Geçen Perşembe günü Fora Otelin önünde zabıtalar ilk müdahale ettiğinde zabıtalara yönelik çirkin ifadeler kullanıldığı, izleyici vatandaşların kışkırtıldığı, Cuma sabahı yıkılan öğretmen evinin orada park halinde bulunan karavandan yere atık suların bırakıldığının görüldüğü, cezai işlemin bundan dolayı uygulandığı, cezai işlem yapılmak istendiğinde kimlik bildiriminden kaçınıldığı, kimliğin polisin plaka sorgulamasından elde edildiği… bilgisi aktarıldı. Pazartesi ve Salı günü, toplam, 6 yer için dilekçe verilmişti. Bunların üçü için gösterilecek yer tespiti yapılmıştı, diğer üçü için de çalışma yapılıyordu.

Yorum bırakın